Halk arasında üzüm gebeliği olarak bilinen “Mol Hidatiform” olarak adlandırılan gebelikler anormal gebeliklerden biridir. Aslına bakılırsa mol bir grup hastalığın üyesidir ve genel adı Gestasyonel Trofoblastik Hastalık’dır. Mol dışında Koryokarsinom, Parsiyel Mol, İnvazif Mol ve Plasental Site Tümör gibi değişik formlar da mevcuttur. En bilineni ve en sık olanı Mol olduğundan üzüm gebeliği dendiğinde Mol akla gelmektedir.
Oluşum mekanizması ise tek spermle ve iki spermle döllenme şeklinde ayrılır. Tek sperm ile döllenen yumurtanın hücre çekirdeği yoktur. Bu nedenle kromozomları ikiye katlanır. Böylece normalde Kız 46 XX, Erkek 46 XY olan kromozom yapıları Mol’de 46 XX veya 46 YY olarak karşımıza çıkmaktadır. İki spermle döllenen yumurtada ise yine çekirdek yoktur ve sonuçta 46 XX veya 46 XY kromozom yapıları ortaya çıkabilmektedir. Burada da kromozom materyali tamamen spermlerden gelmektedir. Pratikte sıklıkla ilk mekanizma ile oluşan Mol gebelikleri karşımıza çıkmaktadır. Total Mol’de bebek yoktur ve sadece plasenta dokularının çoğalması söz konusudur. Kaba gözle bakıldığında şişmiş ve üzüm benzeri yapılarından dolayı üzüm gebeliği diye de adlandırılır. Parsiyel mol’de ise bebek de vardır ayrıca plasenta dokuları moldeki gibi kısmen üzüm görünümündedir. Mekanizma olarak tek yumurtayı iki sperm dölleyerek meydana gelmektedir. Parsiyel molde kromozom yapısı 69 XXX, 69 XXY ve 69 XYY şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Parsiyel molde bebek genelde ölüdür ,ağır sakatlıklar mevcuttur.
Mol gebeliklerin sıklığı yaklaşık 1000 – 2000’de 1 olarak karşımıza çıkmaktadır. Uzakdoğu (Tayland, Endonezya) sıklık 1000’de 8–9 ‘a kadar yükselmektedir. Sebep olarak ırk, diyet ve sosyoekonomik seviye ileri sürülmektedir. Mol gebeliklerinin % 15 -20 ‘sinin kanser formu olan koryokarsinoma dönüşmesi nedeniyle önem kazanmaktadır.
HANGİ YAŞTA DAHA SIK GÖRÜLÜR?
Hamile kadınların hastalığı olan Mol gebelikleri 20 yaştan önce ve 40 yaş sonrası olan gebeliklerde saha sık görülmektedir. 40 yaştan sonraki gebeliklerde 5 kat daha sık görülmektedir.
Mol gebelikleri kendini vaginal kanama, aşırı bulantı ve kusma, kansızlık, rahmin beklenenden hızlı büyümesi ile kendini belli eder. Hamile bir kadın üzüm tanesine benzer bir doku düşürdüğü ifade ederse bu muhtemel moldür. Erken tanı ultrasonografi ile yapılabilmektedir. Kanda gebelik testi yapılırsa normalin yaklaşık 100 katı daha yüksek düzeylerde olabilmektedir.
Mol gebeliği tanısı konulan hastaların tam teşekküllü bir hastaneye yatması, tüm tetkikleri tamamlandıktan sonra operasyonla gebeliğin sonlandırılması önemlidir. İşlem çok önemlidir rahmin delinmesi ve işlem esnasında ve sonrasında kanama riski mevcuttur. Bu nedenle taze kan hazır bulunması gerekir. İşlem sonrası ise hastanın takibi en az operasyon kadar önemlidir.
OPERASYON SONRASI…
Öncelikle haftalık olarak kanda B-HCG adı verilen gebelik hormonun düşmesi izlenir. Düştükten sonra 3 test negatif olarak saptanırsa 3 ve sonra 6 ay aralıklarla kontroller yapılır. Bu kontrollerde akciğer filmi, ultrasonografi ile rahim ve yumurtalıklar kontrol edilir. Kanda gebelik testi de mutlaka bakılır. Mol gebeliği geçiren kadınların mutlaka en az 1 yıl gebelikten korunmaları önerilir. İstemsiz gebelikler hem takipte sıkıntılara neden olur hem de Mol gebeliğin tekrarı olasılığını yükseltir.
Mol Gebeliklerinin takibinde kanda B-HCG yeterli düzeylerde düşmez veya yükselmeye devam ederse akla invazif mol ve koryokarsinom adı verilen mol gebeliğine göre ağır seyreden hastalıklar akla gelmektedir. İnvazif molde anormal plasenta dokluları rahim iç tabakalarına doğru ilerlemekte ve yerleşmektedir. Koryokarsinom ise etraf organlara kan yoluyla akciğer ve beyne kadar yayılabilmektedir. Koryokarsinomun davranışı kanser gibidir ciddi sonuçlara neden olabilir.
KEMOTERAPİ GEREKEBİLİR
Bu durumda rahim içinden parça alıp tanı tekrar gözden geçirilir ve hastanın kemoterapi tedavisi olması gerekebilmektedir. Sonrası takipte yine moldeki gibi kanda B-HCG düzeyleri izlenmektedir.
Bazı çiftlerde mol gebelikleri maalesef sıklıkla tekrarlar ve sağlıklı çocuk sahibi olmaları zorlaşır. 2 ardı ardına Mol gebeliği geçiren kadınlarda, sonraki gebeliklerde Mol olasılığı yüksektir. Bazen de hiç bebek sahibi olamayanlar da olabiliyor. Mikroenjeksiyon ve beraberinde PGD (preimplantasyon genetik tanı) yöntemi bu çiftler için iyi bir alternatiftir.
Bu durumda sağlıklı bebek sahibi olmaları için tek yöntem Mikroenjeksiyon yöntemi ile gebe kalmalarıdır. Genel olarak mekanizmada çekirdeği olmayan yumurta rol oynadığından 46XY yani erkek bebekleri PGD (preimplantasyon genetik tanı) tekniği ile seçip sadece erkek embriyoların transferi çözüm olabilmektedir.